Ankara farklı
lezzetlere aç bir şehir.. Her zaman belirttiğim gibi yemek iyi oluyor, içki
mönüsü yetersiz kalıyor.. Bazen de yemekler gerçekten sıradan, özelliksiz
geliyor.. Geçen hafta, Ankara’daki steak restoranlardaki gelişimi ve güçlü
rekabeti sizlerle paylaşmıştım.. Ancak, dünyaca tanımış “JW Steak House”dan da bahsetmek gerekiyordu.. Bu hafta, bir
arkadaşımla Söğütözündeki “Marriott Hotel”in içindeki “JW Steak House”u denedim. Amerika ve
dünyanın 70 ülkesinde 3 bin 500'ün üzerinde turizm yatırımına sahip dünyanın
önemli hotel zincirlerinden olan “Marriot
International”ın Ankara’ya gelmesi başkent için önemli bir adım. Londra, Bükreş,
Kahire ve Dubai’nin ardından
Ankara'da steak lezzeti sunan Amerikalı şef Manuel Evan Sotomayor’ un feslsefesi, benim de içtenlikle
katıldığım; “etin iyi olanı sade olanıdır” prensibine dayanıyor.. Evet, sosları
da lezzetli, yanında sunulan patatesler de.. Ancak, ben “kendine güvenenin eti lezzetli olur” düşüncesindeyim..Sos bir
anlamda, kadının makyajı.. Lezzetli “steak” üretiminin dört ayağı var :
hayvanın kalitesi, doğru ve doğal besleme, iyi olgunlaştırma ve şefin ve
teknolojinin başarısı.. “Ankara JW Steak
House” bunu büyük ölçüde başarmış..
Eti doğru pişirmek..
Steak pişirmek önemli sanat..Eti
kurutmamak önemli.. JW Steakhouse’da 650 derece ve çift taraflı pişirme yüzeyine sahip
özel ızgara sayesinde etin iki tarafı kolayca mühürlenerek, suyunu fazla
kaybederek kuruması engelleniyor. Et lezzetli, ancak pişme ölçüsünün Amerikan
ölçüsünden biraz daha ileri götürüldüğünü düşünüyorum.. Doğru çizgiyi
aşmamalı..
Zengin
şarap, iyi servis ve iyi mekan…
JW Steakhouse, 2 bin şişelik geniş
şarap kavıyla da rakiplerinden ayrılıyor ve Ankara'daki oteller içinde en geniş şarap yelpazesine sahip
restoranlarından biri olarak ortaya çıkıyor.. Vasat şarap mönüsü olan bir
“steak house” restoranını düşünemiyorum bile.. Restoran müdüründen somelyesine
kadar, bilgili ve her şeyden önce güler yüzlü bir ekip kurmuşlar.. Böyle bir
mekan için, yemek fiyatları abartılı değil. Ben Türkiye’de şarap fiyatlarını
her zaman eleştiriyorum.. Ne yemeli derseniz.. Ben, 14 oz’luk “Rib Eye”
denedim. Lezzeti yerindeydi..Biz “Malbec”le denedik, ancak siz “Shiraz” ile
deneyin.. Mekan oldukça zevkli, servis
kalitesi de iyi..Ankaralı gastronomi tutkunları için önemli bir mekan..
Paris’te “Restaurant
Mon Vieil Ami”..
Yılbaşını Paris’te geçirmeyi
düşünenler için önerilebilecek en keyifli restoranlardan birisi de ismi
Türkçe’de “Eski Arkadaşım” anlamına gelen “Restaurant Mon Vieil Ami”..Michlen 5
yıldızlı restoran tipik bir Fransız mutfağı.. “Pont-Marie” metrosu çıkışındaki
restoran, şef Antoin Westerman özellikle kaz ciğeri ve tiik kuzey Fransa
mutfağı severler için denmeye değer doğrusu..
Kırmızı şarap neden faydalı ?
Son yıllarda şaraba olan amatör ilgi
giderek gelişiyor.. Bazı çevrelerin, şarabı aşağılaması bu sihirli içkiye olan
ilgiyi aslında kamçılıyor. Her ne kadar teşvik görmese de, özellikle kırmızı
şaraba olan ilgi günbegün artıyor. Geçenlerde bir arkadaşım, sağlık bakanının
şarap üzerine olan olumsuz açıklamasından esinlenerek, biraz da muzipçe; “ne
faydası var bu şarabın” ? sorusunu yöneltti.. Ben de özellikle kırmızı şarabın
ölçülü kullanmak kaydıyla, içerdiği zengin antioksidanlarla ne kadar yararlı
olduğundan bahsettim.
Artık, gıda takviyesi olarak satılan
“resveratrol”ün en önemli doğal kaynağının kırmızı şarap olduğunu bilmeliyiz.. Şarap,
pıhtılaşmayı azaltıp kan dolaşımını güçlendiriyor, damarlarımızdaki kan akış
hızını yükseltiyor. Kolesterol üzerinde de önemli etkisi var.. HDL olarak
bilinen iyi huylu kolesterolü yükselterek, LDL, yani kötü huylu kolesterol
düzeyini düşürüyor. Ayrıca, kolesterolü okside ederek damar sertliği oluşmasını
da önleyici rol oynuyor. Binlerce yıl önceki kültürlerde şarabın gençlik iksiri
kabul edilmesi, artık günümüzde sağlık için önerilen, Akdeniz mutfağının
eşlikçisi şarabın sağlıklı ve uzun ömürlü olmanın sırrı olarak kabul edilmesi
önemli değil mi? Nitekim, Fransa’da çok şarap tüketen “Bordeaux”lular uzun
yaşıyorlar ve Fransa’nın birçok bölgesinden daha az kalp-damar hastalıklarına
yakalanıyorlar. Ancak, dozu da aşıyorlar doğrusu.. Bu nedenle Avrupa’nın en
önemli Aritmi (Kalp ritim bozukluğu) merkezi de Bordeaux’da.. Ünlü
kimyager-filozof Paracelsus demiş ki : “Sola dossis facit venenum” (Her madde
zehirdir, hiçbir şey zehir değildir. Yalnız dozunda alınan şeyler zehir
olmakatan çıkar”..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder