Türk mutfağı kuşkusuz dünyanın en
zengin mutfaklarından..”Mutfak” sözcüğü Türkçeye Arapçadaki “matbah”
sözcüğünden geçmiş.. Türkçe anlamı : “yemek pişirilen yer”.. Her ne kadar
dünyaya yeterince yansıtılmasa da Fransız ve Çin mutfağıyla birilikte
mutfağımız dünyanın en büyük üç mutfağından biri..Türk mutfağı denildiğinde
aynı müzikte olduğu gibi “halk mutfağı” ve “saray mutfağını” ayırmak
gerekiyor..Çok geniş bir coğrafyaya yayılan Osmanlılar, imparatorluğun farklı
coğrafyalarından gelen yemekleri sarayda seçkinleştirmişler..Aslında, sadece
bizde değil, Çin ve Fransız mutfağında da saray seçkinleşme yeri..
Saray Mutfağı Fatih’le
Seçkinleşiyor…
Osmanlı Saray mutfağının “haute
cuisine” (yüksek-seçkin mutfak) haline gelmesi Fatih Sultan Mehmet ile
başlıyor. 16. Yüzyılda zirveye çıkıyor. Dönemin saray mutfak kayıtlarına bakıldığında
çok farklı gıdaların en lezzetlilerin farklı coğrafyalardan geldiğini
görüyoruz. Örneğin; koyun ve kuzu Dobruca ve Karadeniz’den, yağ ve pekmez Derne
ve Varna’dan, kestane Bursa’dan, badem ezmesi Selanik’ten, fıstık Antep’ten,
sadeyağ Trabzon, Urfa ve Halep’ten,
kaşar Balkanlardan, zeytinyağı Edremit, Ayvalık, Midilli ve Giritten,
havyar ve tuzlu balık Rusya’dan, kahve Yemen’den, hurma Medine ve Bağdattan
geliyor. Ayrıca, Istanbul’da her bir semtte farklı yiyecekler o yıllarda
ünleniyor.. Sarıyer’in böreği, Göksu’nun mısırı, Çengelköy’ün salatalığı,
Beykoz’un paçası, Yedikule’nin kellesi..
Vefa’nın bozası, Eyüp’ün kaymağı, Kanlıca’nın yoğurdu.. Topkapı
Sarayında günde ortalama 5 bin, bayramlarda 10 bin kişilik yemek pişiriliyordu.
Saray mutfaklarında 15-20 aşçıbaşı bulunurdu. Aşçıbaşının 50, tatlıcıbaşının
30, çeşnicibaşının 100 yardımcısı vardı.
Osmanlının ilk yemek kitabı..
Osmanlının ilk yemek kitabı
Mehmet Kamil Efendi tarafından 1844 yılında “Melcehü’t-Tabbâhin
(Aşçıların Sığınağı) adıyla yayınlanıyor..Kitap; aşçılara lezzetli yemeğin
nasıl pişirileceğini, malzemelerin nasıl korunacağını ve kullanılacağını
anlatıyor..Ayrıca, unutulmaya yüz tutmuş eski Osmanlı yemek tarifleri de yer
alıyor.. Osmanlı Sarayında konuklara sunulan yemek ve tatlı çeşitliliği de çok
zengin.. Kanuni döneminde şehzade Mustafa için yapılan sünnet düğününde 53 farklı
çeşit tatlı sunuluyor. Kökeni Çin olsa da, Osmanlı Sarayında en benimsenen
gıdalardan biri Mısır’dan getirilen pirinç..Osmanlı sarayında 27 farklı pilav,
pirinç, kuskus ve bulgurla yapılıyor.. Osmanlının son döneminde bile mutfaktaki
zenginlikten ödün yok.. İngiliz Elçisi Sir Austin Henry Layard’ın anılarına
göre davetli olduğu Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)’nın konağındaki bir ziyarette
38 farklı yemek sunulor..
Şarap yoksa Şerbet var..
Aslında birçok kişinin
düşündüğünün aksine Osmanlı sarayında padişahlarının birçoğu şarap içiyor..
Bazıları ise gençliğinde içip, sonradan bırakıyor.. En önemli örneği, Fatih’in
oğlu, genç bir şehzadeyken Beyşehir gölü kıyılarında şarap içen, sonradan tövbe
edip içkiyi bırakan ve Sofu Beyazıt adıyla da anılan II. Beyazıt.. Şarabı
kuşkusuz en seven padişah ise; Kanuni’den sonra tahta çıkan Hürrem Sultanın
oğlu II.Selim..1556 yılında tahta çıkınca, bir hafta boyunca cülus töreni
düzenletiyor ve böylece Kanuni’nin son
döneminde konulan şarap yasağını deliyor. Ancak, padişah ve çok yakında olanlar dışında
şarap içmek pek kolay görülmüyor..Ancak, şerbet Osmanlı Sarayının özel içkisi..
Sünnet düğünlerinden, ramazan eğlencelerine kadar her yerde yer
alıyor..Şerbetlerde hercaimenekşe, gül, ıhlamur, papatya,fulya gibi çiçekleri
kullanılıyor, aromayı zenginleştirmek için misk, amber, sarısabır kullanılıyor..
Şerbetler önce “çaşnigir” (çeşnici) adı verilen iç oğlanlar tarafından
tadıldıktan sonra Padişahın beğenisine sunuluyordu..Aynı Avrupa sarayında
olduğu gibi amaç; sadece lezzeti ölçmek değil, aynı zamanda Padişahı
zehirlenmelere karşı korumak..
İstanbul’da su da
önemli..
İstanbul’da dönemin kaynak suları
“Taşdelen”, “Karakulak”, “Sırmakeş”, “Kayışdağı” ve “Hamidiye”..Mahalle
aralarında suları 50 litrelik kırbalar (deri torbalar) içinde sakalar at veya
eşek sırtında taşıyorlar.. Ne demeli ? Atalarımız damağının tadını bilmişler.. Türk
mutfağı bir günde oluşmamış, zaman sürecinde gelişmiş, zenginleşmiş ve
seçkinleşmiş.. Önemli olan sahip çıkmak sonraki nesillere aktarmak..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder