9 Ekim 2011 Pazar

Anadolu’nun Yıllandıkça Zerafet Kazanan “Lady”leri

Geçen haftaki yazımızda şarabın Avrupa’da yılı ile arandığını ve yılın iklim koşullarının kalite üzerinde çok önemli rol oynadığını belirtmiştim. Birçok şarap sever dostum, haklı olarak yerli şaraplarımızdan hangilerinin iyi yılın şarabı olduğunu soruyorlar. Daha önce de belirttiğim gibi Türkiye’de yıl kavramı üzerinden konuşmak zor. Bizde Avrupa’da olduğu gibi bir apelasyon kavramı yok. Bölgesel anlamda bağlar sınıflandırılmamış... Bir üreticinin aynı etiket altındaki birbirini izleyen iki yılının üretimi şarabı, aynı üzüm çeşidinden üretilmiş olsalar bile, birbirinden çok uzak bağlardan gelebiliyorlar... Bu durum da, bölgeye bağlı yıl kavramı üzerinden yorum yapmayı zorlaştırıyor, hatta olanaksız hale getiriyor.

Bu konuyla doğrudan bağlantılı bir diğer soru da, hangi çeşit şarabın yıllanıp, yıllanamayacağı? Geçtiğimiz yıllarda basında Kalecik Karası’nın yıllanmaya uygun olmadığı konusunda bazı yazılar çıktı. Hatta, Kalecik Karası’nın büyük bir çeşit olmadığı da vurgulanıyordu. Aslında, Kalecik Karası, 1989 Kavaklıdere örneğiyle ne denli büyük olduğunu göstermişti. Sonrasında Kavaklıdere 2003 Kavaklıdere Kalecik Karası, bu yorumu yapanları tamamen yanılttı. Geçen hafta, İstanbul’da yeniden tattığım Kalecik Karası 2003, bütün zerafetiyle hâlâ ayakta duruyordu: “Ön burunda, kuru erik ve diğer kırmızı meyvelerden oluşan, zarif bir aroma paleti, damakta hâlâ güçlü ve yıllanma potansiyeli olan bir yapı... Finalinde de kırmızı meyvelerin, baharat ve çiçeklerle süslendiği, oldukça uzun bir aromatik etki..” Maalesef, stoklarda az miktarda kaldı..

Şarabın yıllanması üzerinde etkili olan en önemli faktör; yapısını oluşturan, aynı zamanda sağlığa yararlı, antioksidan özellik gösteren fenolik bileşenler... Kırmızı şaraplar, çok yüksek düzeyde bu yararlı fenol bileşenlerini yapılarında bulunduruyorlar. İyi şarap, aslında iyi fenol demek... Eğer kaliteli fenolünüz yoksa, ne yaparsanız yapın, çabanız boşuna...

Son yıllarda, ilgimi çeken bir diğer iyi yıllanan şarap da benim de emeğimin geçtiği 2005 Büyülübağ Cabernet Sauvignon Rezerve şarabı. Çeşme bağlarının ürünü bu şarap da, yıllara meydan okuyor. Belki de, yakın dönemde üretilen en ilginç monosepaj Cabernet Sauvignon şarabı. Ağızda hâlâ diri, güçlü ve zarif, kırmızı meyve, toprak ve baharattan oluşan zarif bir final…
Doluca’nın Karma serisinden 2006 yılı üretimi “Cabernet Sauvignon-Öküzgözü” harmanı da benim ön plana çıkarttığım şaraplardan.. Şarap, gençken doğru kurulmuş dengesiyle ilgimi çekmişti. Altıncı yılında, hâlâ sağlam yapısını sürdürüyor. Tabii üreticisi de doğru tercih yapıp, fıçıda olgunlaştırmayı doğru sürede yapmış. Şarap ön burunda, mürdüm eriği, siyah kiraz, karabiber aromalarınca zengin, ağızda dengeli ve hala yapısını koruyor.

Sevilen Centum Shiraz 2005’de bir dönem isminden söz ettiren bir şarap olarak ilgi çekmişti. Ben bu şarapları yıllara meydan okuyan yerli lady’ler olarak niteliyorum. Bizde de iklim koşulları iyi gittiğinde, doğru toprak ve iş bilir ustalar bir araya geldiğinde iyi sonuçlar çıkabiliyor. Tabii burada, yıllandırılacak şarabı doğru seçmek çok önemli... Bu da kuşkusuz bilgi ve profesyonel deneyim gerektiriyor.

Gelecek vaat eden şaraplarımız da var. Bunlara da kuşkusuz sonraki haftalarda değineceğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder