25 Nisan 2012 Çarşamba

Ankaralı Şarapseverler


Ankara’da Amatör Şarapçılık Gelişiyor..

Geçen hafta, Ankara’da,  “Bağ ve Şarap Grubu” olarak kendilerini tanımlayan, çoğu akademisyen, avukat, doktor, üniversite öğretim görevlisi gibi farklı meslek gruplarından oluşan Ankaralı şarap severlerle buluştum… Grubun moderatörlerinden, arkadaşım Bülent Yaltaöz’ün davetiyle katıldığım tadımda amatör üreticilerin şaraplarını tattık.. Bu grubun özelliği; şarap sevgilerinin yanı sıra, evde amatör ölçekte şarap üretimi yapmaları ve ürettikleri şarapları birbirleriyle paylaşarak tatmaları ve yorumlamaları..Ürettikleri şarapları birlikte sırayla tattık, yorumladık ve oldukça keyifli bir akşam yaşadık..Bazı örnekler çok başarılıydı doğrusu.. Biraz gayretle, profesyonellere şapka çıkarttırabilirler.. Kim bilir, belki de bazıları ileride profesyonel düzeye çıkarlar..

Kayra Restoran Haftası

Kayra grubu 12-26 Nisan 2012 tarihleri arasında düzenledikleri “Restoran Haftası-4” çerçevesinde Ankara’nın tanınmış balık restoranı “Trilye”de “yemek şarap uyumu” üzerine bir basın daveti verdi. Mey içki ceo’su Galip Yorgancıoğlu açılış konuşmasında grubun yapısını ve hedeflerini tanıttıktan sonra, şarap sektörünün Türkiye’deki son dönemdeki gelişimini vurgulayan kısa ve etkili bir konuşma yaptı.. Sonrasında, basın mensuplarıyla “şarap-yemek” uyumu üzerine sohbet ettik..Süreyya bey çok güzel bir mönü çıkarmış.. Önce, “levrek marine”, “avokadolu karides”, “tarama”, “balık pastırması”, “közde patlıcanlı enginar” gibi “Trilye”nin başarılı soğuk başlangıçları ile “Terra Narince-2011” ve “Terra de France Sauvignon Blanc-2010”u denedik… Benim buradaki tercihim kuşkusuz “Sauvignon Blanc” oldu..Bence “Narince”yi daha çok sıcak yemeklere doğru itmeli.. Ara sıcaklarda ise “Jumbo Karides ızgara” ve “Kalamar ızgara” ile “Kayra Vintage Chardonnay Sur Lie-2010” ve “Terra Beyaz Kalecik Karası 2011” tadıldı.. Amerikan tarzı, vanilya aromasının damakta güçlü algılandığı “Chardonnay Sur Lie” özellikle karides ızgarayı çok iyi yakalıyor.. Ancak, bence gecenin e iyi uyumunu Yeni Zelanda’dan ithal edilen “Nobile Icon Pinot Noir-2009” ile “Kalkan ızgara” yakaladı… Kalkanı tavada sevmekle birlikte, ızgarasıyla Pinot Noir uyumundan da çok etkilendim.. Zarif ve rahatsız etmeyen tanelere sahip Pinot Noir ile ızgara kalkan sanki birbirleri  için yaratılmış.. Ünlü içki devi “Diegao”nun bünyesinde yer alan “Mey İçki” sadece rakılarıyla değil, yerli ve ithal şaraplarıyla da iddialı geliyor..

 İstanbul’da Portekiz şarapları rüzgarı 

Portekiz şarapları denildiğinde kuşkusuz akla öncelikle “Porto” gelir.. Aslında, yüksek alkol ve şeker içeren “Porto” bir Portekiz şarabından çok, bir İngiliz şarabıdır.. Yemekten sonra alınacak iyi bir “Colheita Port” meraklısına büyük keyif verir... Ancak, geçen hafta “İstanbul Şarap Dostları” derneği olarak “Four Seasons-Beşiktaş”ta düzenlediğimiz tadımda “Portekiz”in “Porto” dışındaki 8 farklı Portekiz kırmızı şarabını tattık. İçlerinde Quinta do Vale Meao 2006, Mouchao Colheitas Antigas 2000, Zambujeira 2000, Nieport Charme 2007 ve Prats&Symington Chryseia 2008 gibi 50-100 Euro fiyat aralığındaki üst düzey şaraplar vardı...Portekiz şarapları son yıllarda Avrupa şarap sektörü içinde giderek daha fazla önem kazanmaya başladı…”Douro” nehrinin etrafındaki görsel olarak da büyük keyif veren bağlardan gelen üzümlerin bir kısmı “Porto” üretimde kullanılsa da, diğer kısmı klasik Portekiz şaraplarının üretiminde kullanılır.. Portekiz’in diğer Avrupa ülkelerinden en temel farkı ve bizimle uyan özelliği; şarap üretiminde çoğunlukla yerel üzümlerini kullanması..Portekiz’de Cabernet Sauvignon, Merlot gibi önemli Fransız çeşitleri şarap harmanlarında bulunsa da,  yerel çeşitler; Tinta Cao, Tinta Roriz, Touriga Franca, Baga, Castelao gibi üzümlerden de şarap üretilir.. Aynı bizim, Öküzgözü, Boğazkere, Kalecik Kara’mız gibi..Son yıllarda, “Wine Spectator”, “Wine Avocate” gibi önemli şarap dergilerinde iyi notlanan şaraplar, giderek  Amerika, Londra ve Almanya pazarlarında önemli fiyatlardan değer buluyorlar.. Doğrusu bizim de izlememiz gereken yol; yerel çeşitlerimizle yabancı çeşitleri birlikte kullanmak ve zengin bir mönü ile dünya pazarına açılmak.. 

24 Nisan 2012 Salı

Ankara’da Şarap Tadımı


Ankara’da Şarap Tadımı

Ankara Hilton’da geçen hafta “Ankara Şarap Kulübü”nün  düzenlediği  tadımda Anadolu şaraplarından oluşan bir grup şarabı üyelerle birlikte  tattık.. Tadımda, bence iki önemli şarap ön plana çıktı: bu yıl Istanbul’da düzenlediğimiz Genç Türk Şarapları yarışmasında altın madalya alan “2010 Prrodom Petit Verdot” ve “Kavaklıdere Pendore Syrah 2009” ..Son yıllarda beğendiğim iki önemli kırmızı şarap.. Zaten üyelerin büyük kısmının beğenisini kazandılar..“Petit Verdot”, Fransa/Bordeaux bölgesinin önemli kırmızı şarap harmanın küçük partneri.. Ancak, bizim Aydın bağlarında üzüm sevdiği iklimi bulmuş.. Bundan sonra da başarılı örneklerle gelecek.. Kavaklıdere “Pendore Syrah 2009” ise hala kendini koruyor..Siyah kiraz, tütün ve bahart aromalarıyla keyif veriyor...Aslında, tadımda yer alan kırmızı meyve aromalarının ön burunda algılandığı  “Vinkara 2009 Kalecik Karası” da önemli şarap.. Ancak, “Kalecik Karası”nı iyi değerlendirmek için yapısını tanımak gerekiyor..   

Rafine’de Lagos Buğulama..

Geçen hafta Ankara’nın Gaziosmanpaşa-Iran caddesindeki gözde restoranlarından “Rafine Restaurant”da arkadaşımla keyifli bir yemek yedik..Mönüsünü son yıllarda hızla geliştiren “Rafine” “Faroz Usulü Lagos Buğulama” ile özel bir lezzet sunuyor.. Trabzon’dan gelen tereyağ ile hazırlanan Lagos Buğulama balıkseverler için mutlaka denemesi gereken bir lezzet.Tereyağ dozunda kullanılmış.. Biber ve soğan öldürülerek doğru kullanılmış.. Hafif ama lezzetli..Yanında denediğim kırmızı meyve aromaları yanında baharat aromaları da sunan “Kavaklıdere Vinart Kalecik-Syrah 2010” ile başarılı bir uyum gösteriyor.. Ancak, belki bir Roze şarapla da denenebilir.. “Rafine Restaurant”nın sunumu başarılı, örtüler temiz, servis elemanları güler yüzlü, mekanı ferah.. Orta Avrupa restoranlarının havasını taşıyor.. Ankara artık iyi restoranları hak ediyor.. Ancak, geniş yemek yelpazesi sunsa da, “Rafine”nin şarap mönüsü üzerinde biraz daha çalışılmalı..Mutlaka mönüyü dikkate alarak zenginleştirilmeli.. Farklı bir tercih olarak da “keşkekli, portakallı, fırında kuzu incik”de denenebilir..Tabii yanında, bulabilirseniz iyi bir “Pinot Noir”la.. Ancak, yoksa “Kalecik Karası”da uyum sağlar..

Bordeaux’da 2009 Büyük Yıl..

Dünyanın en önemli şarap yazarlarından Robert Parker “Wine Advocate” dergisinin son sayısında önemli bir iddiada bulunarak; “Bordeaux’da 2009 yılının, yine bu bölgede çok büyük bir yıl olarak kabul edilen 1982 yılından sonra tattığı en büyük yıl olduğunu belirtiyor..”Bordeaux” ve dünya şaraplarının fiyatlarının belirlenmesinde önemli etkiye sahip olan “Parker”ın bu açıklaması kuşkusuz 2009 yılı şaraplarının fiyatlarını artıracak.. Eğer şaraba yatırım yapmayı düşünüyorsanız 2009’un iyi şatolarından kavınıza atmanızı öneririm.. Aksi halde, birkaç yıl içinde el yakacak.. Bu arada, 2000 ve 2005 yıllarının da çok iyi yıllar olduğunu belirtmeliyim.. Ancak, “Parker”ın özellikle “Graves” ve “Médoc” gibi alt bölgelerde yüksek alkole ulaşan 2009 yılı şaraplarının 6-7 yıl içinde içilebilir hale gelip, bazılarının 50 yıla uzanabileceği iddiasını biraz tereddütle karşılıyorum.. Bence, biraz abartılı.. Diğer yandan, benim de çok iyi tanıyıp, saygı duyduğum “Bordeaux Universitesi Şarap Fakültesi” öğretim üyelerinden Prof.Dr. Denis Dubourdieu “Bordeaux”da büyük yılı şu özellikleriyle tanımlıyor : (1) Haziran başında erken çiçeklenme, (2) meyve oluşumunun üniform ve sağlıklı olması için göreceli olarak, sıcak, güneşli, kuru iklim (3) üzümlerin renk alma döneminin (ben düşme) erken olması, (4) Ağustos ve Eylülde ılık bir hava ve yeterli yağış, (5) Ekim ve Kasım’ın ılık, ancak yağışsız geçmesi… Anlaşılacağı gibi “büyük yıl” zor iş.. Tanrıya yakarmaktan başka yapacak fazla bir şey yok..

Istanbul’da Fransız Şirketleri Türk Şarap Üreticileriyle Buluştu..

İstanbul Fransa Başkolonsluğu himayesinde UBIFRANCE (Fransa Ticaret Müşavirliği Ekonomik Misyonu) Türk şarap sektörüne katkı sağlayan önemli bir aktivite yaparak, Fransız şarap malzemesi üreten şirketlerle üreticilerimizi buluşturdu … Ben de konuklara Türk Şarap Sektörü üzerine kısa bir sunum yaptım.. Arkadaşım, Türk dostu Başkonsolos Hervé Magro’nun himayesinde gerçekleşen bu buluşma, gelişen şarapçılığımıza katkı sağladı, ilişkilerimizi güçlendirdi.. Üreticilerimiz Fransa’nın önemli  mantar, fıçı, şişe, tank üreticileriyle tanıştılar, yeni ilşkiler kurdular.. 

Pamukkale Şarapları


Pamukkale Şarapları Şarapseverlerle Buluştu..

Fotoğraf: Argün Tanrıverdi
Geçen hafta Cuma günü, önemli şarap üreticilerimizden Pamukkale Şarapları Yönetim Kurulu Başkanı Yasin Tokat ile birlikte Cumhuriyet Ankara Sanat klubü etkinliği kapsamında Ege Şarapçılığı üzerine şarapseverlerle söyleşi yaptık.. Artık, farklı şarap üreticileriyle, düzenli olarak “Anadolu Şarap Yolu Söyleşileri”ni Cumhuriyet Sanat üyeleri ve şarapseverlerle buluşturacağımızı müjdeleyebilirim… Bu ayın konuğu Yasin Tokat bizlere Pamukkale şaraplarının gelişimini ve başta Denizli bölgesi olmak üzere Ege şarapçılığına katkılarını anlattı. Söyleşinin sonunda, Pamukkale şaraplarının son yıllarda artan kalitesini görmek amacıyla farklı ürünlerini katılımcılarla birlikte tattık.. Yasin Tokat, temel felsefelerinin; “ iyi kalitede şarabı, ucuz fiyattan halka sunmak” olduğunu belirtirken, şaraplarıyla gururlanıyordu..Yasin bey’in özellikle Denizli-Güney bağcılığına ve şarapçılığına emeği büyük.. İklim ve toprak koşullarıyla “Güney Bölgesi”ni ilk keşfeden Yasin Tokat..

Artık “Güney”, giderek Türkiye’nin “Rhone vadisi” olma yolunda ilerliyor.. Sadece Pamukkale değil, büyük firmalarımızın tümü bu bölgede önemli yatırımlar yapıyorlar.. Geniş alanlarda başta “Shiraz”  olmak üzere “Cabernet Sauvignon”, “Merlot”, “Öküzgözü” ve “Boğazkere” gibi önemli şaraplık üzümlerden bağlar kuruldu,  halen de kurulmaya devam ediyor.. Kuşkusuz, bu önemli gelişim sürmeli.. Çünkü, Türkiye’de artık şarapçılıkta “terroir” (bölge) kavramının ön plana çıkartılması gerekiyor.. Şaraplarımız, ancak bu şekilde kimlik ve kişilik kazanabilir.. Yoksa, “Kalecik Şarabı”.. “Şiraz şarabı”.. tek başına anlamsız.. Kuşkusuz bu gelişim bir “apelasyon” ile taçlandırılmalı..  




Şaraplara gelince; son yıllarda iyi fiyat-kalite ilişkisiyle giderek pazarda önemli yer bulan “Pamukkale Trio”dan öncelikle bahsetmek gerekiyor.. Özellikle 2009 yılı kırmızı örneği 2011 yılında Viyana ve Çin’de düzenlenen uluslar arası yarışmalarda “altın madalya” alarak, rüştünü ispatlıyor. Ancak, şirketin bana göre en başarılı ürünü “Nodus Shiraz 2009”.. “Güney” bölgesi toprağı ve ikliminin “Shiraz” üzümü ile ne kadar iyi evlendiğini gösteren ilginç bir şarap örneği..Viyana’da altın madalya alan bu şarabın, bundan sonraki yıllarda da başarı kazanabilecek bir potansiyeli var.. Baharat ve kırmızı meyve aromalarıyla damakta oldukça etkileyici ve güçlü.. Evet, Türk şarapçılığında kalite hızla gelişiyor.. Şimdi sıra devlette..En azından vergilendirmeyi yeniden gözden geçirmeli..  

Kayra’dan Ankara Sheraton Hotel’de Gövde Gösterisi..

Geçen Pazartesi günü Ankara-Sheraton Otelde önemli bir şarap aktivitesi vardı.. Kayra, bahar tadımı kapsamında, ürettiği ve ithal ettiği 12 farklı şaraptan oluşan zengin bir yelpazeyi şarapseverlere sundu.. Gazeteciler, restoran sahipleri, büyükelçilik mensupları ve akademisyenlerden oluşan geniş bir katılımcı grubu hem şarap tattılar, hem de şaraplarla birlikte hazırlanan farklı yemekleri deneyerek şarap-yemek uyumunu araştırdılar.. Gecenin açılışını “Mey İçki” şarap bölümü menajeri Gözdem Gürbüzatık yaptı. Kısa ve etkili konuşması takdir aldı..Konuklara ayrıca şarap dışında, orkestra eşliğinde müzik ziyafeti de verildi.. Doğrusu, yemek, şarap ve müziği iyi birleştirdiler… Keyifli bir gurme gece oldu..

Mey içki denildiği zaman, dünyanın önemli içki devlerinden olan “Diageo A.Ş”nin bünyesinde olduğunu da belirtmek gerekiyor.. 1997 yılında “Guiness” ve “Grand Metropolitan” şirketlerinin birleşmesiyle doğan “Diageo A.Ş” günümüzde hisseleri Londra ve New York Borsasında işlem gören dünyanın en büyük alkollü içki üreticisi.. Çok uzun bir içki portföyü var..Guiness, Smirnoff, captain Morgan, Crown Royal, Gordon’s, J&B, Johnie Walker, Balantines ülkemizde çok iyi bilinenlerden sadece birkaçı…

Gecenin şaraplarına gelince; öncelikle geçen hafta bahsettiğimiz, Istanbul Şarap Dostları Derneği Genç Şarap tadımında kırmızılar içinde en yüksek puanla altın madalya alan “Kayra Vintage Cabernet Sauvignon 2009”dan öncelikle bahsetmek gerekiyor.. Tadımda, onun yerine Cabernet Imperial 2008 alınmış.. Çok başarılı, dengeli, güçlü  bir şarap. Damaktaki aromatik etkinliği son derece güçlü bir şarap… Ancak, ben yine de, tadımda yer almasa da, tanenlerini ve fenolik yapısını daha zengin bulduğum “2009 Vintage Cabernet Sauvignon”u tercih ediyorum doğrusu..Ayrıca “Terra Kalecik Roze 2010” ve “Kayra Vintage Shiraz 2009” ilgi çekici örneklerdi.. Bu tip organizasyonlar şarap ve gastronomi dünyasına renk getiriyor..Nice tadımlara.. 

Buz Şarabı


Buz Şarabı : Eiswine


Ankara son bir kaç gündür karla kaplandı.. Sokaklar buz pistine döndü..  Şarap dünyasında buz denildiğinde, akla ilk gelen ürün;  Almanların Ren havzasında beyaz üzümlerin kraliçesi olarak niteledikleri “Riesling” üzümünden ürettikleri  “eiswine”  yani “buz şarabı”.. Bu özel şarabın üretim yöntemi oldukça ilginç : Üzümlerin bağda – 7 °C’nin altına düşerek omca üzerinde donması bekleniyor.. Donmuş olarak hasat edilen üzümler hızla sıkılıyor.. Üzümün suyu buz halinde bağlandığı için, ortaya çıkan şeker konsantrasyonu çok yüksek şıradan; aromatik bakımdan zengin, dünyanın en prestijli şarabı çıkıyor.. Kuşkusuz, iklim de bu şarabın üretimine olanak tanımalı.. Almanlar dışında, Kanada’nın “Ontario” bölgesinde de üstün kaliteli  “eisewine” şarapları var.. Şarabın tarihi, ünlü filozof Pliny Elder’in (İ.S 23-79) kaynaklarında belirtildiğine göre Romalılara kadar uzanıyor. Ancak, modern anlamda ilk üretim Almanya’nın “Franconia” bölgesinde 1794 yılında gerçekleşiyor.. Riesling dışında, Almanya ve Kanada’da Gewurztraminer, Ehrenfelser, Vidal Blanc, Merlot, P.noir, P.gris gibi üzümlerden de üretiliyor. Örneğin, geçen ay tattığım “2007 Blees Ferber P.noir- Ice Wine” mükemmel aromasıyla beni büyüledi… Unutmayalım ki; buz şarabının mucidi Almanlar olsa da, dünya ticaretinde Kanadalılar daha önemli yere geldiler.. Kanada buz şarabı denildiğinde mutlaka tatmanız gereken şarap “Niagara” bölgesinde üretilen, kayısı, şeftali, mango, kavun ve tatlı şeker aromalarının yoğun algılandığı  “Inniskillin Icewine”.. Buz şarabının yanına ne gider ? derseniz.. Çikolatalı kek, krem brüle ve bizim kaymaklı ayva tatlımızla uyumu mükemmel..

Bomonti Birası’ndan Ankara Birasına..



Geçen hafta, Efes’in 2010 yılında piyasaya sunduğu, % 100 malttan üretilen nostaljik “Bomonti” birasına değinmiştim. Ancak, tarihine bakıldığında “Bomonti” adının Osmanlılara kadar uzanan ilginç ve uzun hikayesinden de bahsetmek gerekiyor... Bilindiği gibi, Tanzimat’la birlikte Osmanlı’da batılılaşma başlıyor ve ithal biralar Osmanlı meyhanelerinde de rağbet görüyorlar.. Bu değişimi gören İsviçreli Bomonti kardeşler 1885 yılında ilk bira imalathanesini kuruyorlar..1890’lı yıllardan sonra da ilk Osmanlı Birası meyhanelerde yer alıyor.. 1926 yılında İnhisarlar İdaresi İçki üretimini üzerine yetkili tek kuruluş oluyor.. ..“Bomonti” sonraki yıllarda Istanbul’da semt adı haline geliyor.. O yıllarda Cenevre’den yönetilen Bomonti-Nektar şirketini Polonyalı bir firma alıyor..Ancak başarılı olamıyor..1928 yılında Türk Bira Fabrikaları “Bomonti Nektar T.A.Ş” olarak yapılanarak 1938’e kadar imtiyaz hakkı elde ediyor.. Cumhuriyetle birlikte Türkiye’de Atatürk’ün de teşvikiyle, özellikle 1930’lu yıllarda yeni bira işletmeleri açılıyor ve İstanbul’da Moda ve Yedikule, Ankara’da Maltepe semtlerinde açılan işletmeler “Bomonti” adıyla hizmet veriyorlar..  Ancak, bu hızlı yükseliş bazı çevreleri rahatsız edince, konu Atatürk’e ulaştırılıyor.. Atatürk de, Ankara’da “Atatürk Orman Çiftliği Bira Fabrikası”nı kurduruyor ve “Ankara Birası” ortaya çıkıyor.. 1938 yılında Istanbul-Bomonti’de faaliyet tamamen durduruluyor. Bu kez, 1940 yılında Tekel tarafından tesisler devletleştiriliyor.. 1944 yılına kadar üretim yapan “Istanbul Bomonti Bira Fabrikası” Türkiye’nin ilk “Pilsener” tipi birasını üretiyor.. Günümüzde Efes Pilsen Bira Fabrikası bu nostaljik bira yı yeniden yaşatıyor. Alkol derecesi % 4.5 olan, % 100 malt birası dolgun ekstraktı ve iyi köpük oluşturmasıyla özel bir damak tadı bırakıyor..

Şarap tadımında kadeh önemli mi ?


Şarapsever dostlarım sıklıkla farklı boyuttaki kadehlerin tadım üzerinde etkili olup olmadığını soruyorlar.. Öncelikle, iyi kalitede kadehin ince kristal, pürüzsüz, ışığı çok iyi yansıtan, lale formunda olması gerektiğini belirtmeliyim. Lale formu; aromaların saklanması; pürüzsüz ve lekesiz, ışığı kırmayan yüzey ise; rengi iyi algılamamız bakımından önemli.. Avrupa’da ilk kez 1570 yılında, bugünkü kadeh formuna yakın örnekler ortaya çıkıyor.. Kadeh tipleri de bölgelere göre farklılık gösteriyor..” Bordeaux” tipi, “Bourgogne” tipi, “Rümmer” tipi.. Profesyonel yarışmalarda sadece INAO (Fransız Apealsyon Enstitüsü) tarafından geliştirilen standart ölçüye sahip kadehler kullanılıyor. Ancak,  restoranlarda yer alan özel dizayn kadehler de yabana atılmamalı..Bu kadehler, farklı şarap tiplerinin tadımını daha yansıtacak şekilde dizayn edilmişler.. Bu dizaynı ilk gerçekleştiren kişi ise Bohemyalı bir aileden gelen Avusturya’lı Klaus Riedel.. Ona göre; farklı yapıya ve aromaya sahip olan “Cabernet Sauvignon” şarabı ile “Pinot Noir” şarabı farklı tip kadehlerde tadılmalı.. Ben de “Riedel”e katılıyorum : “Doğru şarap, doğru kadehle tadılmalı”..

Blush nedir


Pembe şarapla yaza girmek..


Artık yaz geliyor.. Pembe şarap içmenin zamanı geldi..Şarapsever dostlarım  son yıllarda artık şarap literatürümüze  yerleşen “blush” sözcüğünün nereden geldiğini soruyorlar.. Aslında şarap kategorileri içinde “blush” diye bir kavram yok, pembe şarap var... Bu terim, Kaliforniya’dan literatüre giriyor..İtalyanlar da sonradan benimsiyorlar ve .Pinot Grigio’dan çok başarılı “blush”lar yapıyorlar..Fransız ve Almanlar ise “blush”a pek fazla itibar etmiyorlar ..

Amerikan şarap ekolünden gelenler Amerikalıların pek sevdiği “White Zinfandel (Beyaz Zinfandel)”i çok iyi bilirler..Amerika’da kısaca “Zin” olarak da adlandırılan bu siyah üzümü, kabuklarıyla hiç bekletmeden sıkan Amerikalılar  koyu beyaz renkteki  şaraba “White Zinfandel” demişler.. Ancak, 1976’da Kaliforniya’da “Cabernet Sauvignon’dan “White Cabernet” yapalım derken, renk biraz fazla geçince ve “beyaz” denilemeyince, biraz da mahcubiyetten  ortaya “yüzü kızarmış” anlamındaki “blush wine” çıkmış..Türkiye’de ise “blush” şarap geleneğine oldukça da ilgi var. Doluca’nın “Grenache”tan ürettiği kırmızı orman meyveleri ve çilek algılanan “Verano blush 2010” ve Kayra’nın Kalecik Karası ve Shiraz’dan ürettiği çilek, kiraz aroması baskın, biraz da baharat algılanan “Leano blush 2010” önde gelen başarılı örnekler..

Pembe (roze) şarap denildiğinde ise; sapları ayrılan ve parçalanan siyah üzümlerin 12-24 saat gibi kısa süreyle, kabuklarıyla birlikte, belli sıcaklıkta bekletilmesi ve sonra preslenmesiyle elde edilen şarap anlaşılıyor... Bu süreçte kabuktan renk maddesi şıraya geçiyor ve renk pembe oluyor.. Süre uzadıkça, çeşide de bağlı olarak, renk koyulaşıyor.. Her ne kadar bazı üreticiler, beyaz şaraba biraz kırmızı şarap katarak “pembe şarap” üretseler de, bu pek benimsenen bir yöntem değil.. Biz de başarılı “pembe” şaraplar var.. “Çalkarası”, “Syrah” ve “Grenache” üzümlerinin harmanı, 2010 Kavaklıdere Egeo, Güney Fransa kırmızı meyvelerle çok zengin rozelerini çağrıştırıyor.. 2010 “Vinkara roze” ise “Kalecik karası” ve aromatik bir çeşit olan “Hamburg misketi”nden üretiliyor..Çilek frambuaz, gül ve tropikal meyve aromalarından oluşan zengin bir aroma yelpazesi sunuyor.

Bu arada Fransızların kırmızıyla roze arasında kalmış   “saignée” diye adlandırdıkları açık kırmızı tonda, yani pembe’den daha ileri kırmızı ile pembe arası şaraplardan da bahsetmeli.. Fransızların kırmızı şarap üretiminde bir kısım şıranın maserasyon tankından ayrılması ve fermantasyonu ile elde ettikleri açık kırmızı şaraba Fransızlar “kan alma” anlamını taşıyan “saigné” sözcüğünü kullanıyor.. Tabii burada,  “renk yoğunluğu azalmış” anlamına geliyor. 

İzmir’de 35.Dünya Bağ ve Şarap Kongresi


Bu yıl İzmir’de 18-22 Haziran tarihlerinde dünyanın en önemli bağ ve şarap kongresi gerçekleşiyor : “35. Uluslar arası Bağ ve Şarap Kongresi”..Türkiye’nin böyle bir kongreye ev sahipliği yapması ülkemiz açısından önemli.. Benim de bilimsel komitede yer aldığım bu organizasyonda dünyanın her yanından bağ ve şarap sektörünün önde gelen bilim adamları buluşacaklar, bilgilerini paylaşacaklar.. TAPDK’yı ve Başkanı arkadaşım Mehmet Küçük’ü bu başarılı organizasyondaki emeği için kutlamak gerekiyor.. Türkiye bağcılığı ve şarapçılığı için büyük tanıtım..

Rakıcı : Ankara’da Lezzetli Bir Levrek Şiş..


Geçen akşam bir arkadaşım  Ankara’da farklı bir lezzet deneyelim dedi.. Ben de sevgili dostum Berk Kantar’ın yenilediği ve uzun zamandır davet ettiği  Nenehatun caddesi 60 no’daki Rakıcı’ya götürdüm…Çok başarılı marine edilmiş nefis bir levrek şiş tattık. Mezeler de son derece lezzetli.. Ancak, madem adı “Rakıcı”, içki mönüsü, özelikle de Rakılar çeşitlendirilmeli.. Tabii, ne yalan söyleyeyim; Rakı  kesmedi.. Yanına asiti ve fenolik yapısı  güçlü bir Sauvignon Blanc aradım.. Balık tutkunlarına duyurulur.. Levrek şişi mutlaka deneyin..

20 Nisan 2012 Cuma

İstanbul’da “Masters of Wine” Şarap Tadımı..

Geçen hafta bir dostumun davetlisi olarak “İstanbul The Marmara Hotel”de, “Veritas Organizasyon” tarafından düzenlenen “Masters of Wine” tadımının yabancı şarap tadımı etkinliklerine katıldım.. Tadımda, yabancı tadımcılar hem Türk şaraplarını tadıp notladılar, hem de; “Bordeaux”, “Bourgogne”, “Toscana” gibi önemli şarap bölgelerinin önemli şaraplarını 20-25 kişilik küçük gruplarla değerlendirdiler..Ben ikincisini tercih ederek, bölge şaraplarının tadımına katıldım.. Öncelikle, bu tarz organizasyonların Türk şarabının gelişimi ve uluslar arası arenada tanıtımı için çok yararlı olduğunu belirtmeliyim..”Veritas”ı bu aktivite için kutluyorum.. Bu arada, “masters of wine”larla şarap üzerine kaliteli sohbetler de ettiğimi de belirtmeliyim..

Ancak, tadım konusunda ciddi eleştirilerim de var.. Ben Peter Mc Combie ile “Bordeaux”, Sarah Abott ile “Burgundy”, Tim Atkin ile “Syrah” ve Christy Canterbury ile “Supertuscans” tadımlarına katıldım.. “Bordeaux” tadımı içlerinde en başarılı olanıydı..Mc Combie, mutevazı bir kişilik..Tadımı da oldukça iyi yönetti.. “Chateau Haut Brion 1989”, “Chateau Lafite Rostchild 1996”, “Chateau Margaux 1990”, “Chateau Mouton Rostschild 1986” ve “Chateau Latour 1996” gibi çok önemli, Parker’ın “Wine Advocate” dergisinde 100 puanla notlanan şarapları tattık.. Ben “Bordeaux” daha önce de tadım çok beğendiğim “1990 Margaux” ve “1996 Latour”dan etkilendim..

Ancak, şarapların önemli kısmının ABD’den geldiğini ve Okyanus yolu yaptığını da gördüm.. Maalesef bu büyük şarapları doğru korumak esas.. Burada hata olmaz.. Daha da önemlisi, şarapların ikinci bir yedeği yoktu..Hatalı çıkmasın diye dua ettik.. Nitekim, Syrah tadımındaki Kaliforniya’nın önemli şaraplarından “2002 Sine Qua Non” bouchoné (mantar kokusu) çıktı.. Daha kötüsü, tanınmış bir “master of wine” olan Tim Atkin’in şarabın hatalı olduğunu uyarmama ve bunu kendisinin de kabul etmesine karşın, tadımı sürdürmesiydi.. Anlamak olası değil.. Mantar problemi olan şarap, dünyanın hiçbir yerinde tadılmaz…Acaba yabancılar Türkiye’ye gelince bizim memleketin “idare et abi” havasına mı kaplıyorlar ? Benzer bir olayı Okyanus yolu nedeniyle yorulmuş şarapları tadarken Canterbury ile yaşadık.. İki önemli “Supertuscan” hatalı değildi ama, yol yorgunuydu.. Bir diğer itirazım da, Burgundy tadımında son gününde serinin en önemli parçası olan “2003 Echezaux”nun çıkartılıp, yerine “La Tache 2007”nin alınmasıydı.. “La Tache”da iyi ama, diğeri daha üst düzey bir şarap.. Son dakika değişikliği hoş değil..

Anlıyorum, şaraplar pahalı örnekler.. Ancak, talep edilen katılım paraları da azımsanmayacak düzeyde..Dolayısıyla, böyle bir organizasyon yapıyorsanız bu tip detayları kaçırmamalısınız..Yine de, daha çok iç pazara yönelik olsa da, Türk şaraplarının iyi bir tanıtımı yapılmış oldu..

Cer Modern-Divan’da Kuzu İncik Keyfi..

Ankara’da “Cer Modern” giderek sanat meraklılarının gözde mekanlarından biri haline geliyor.. Önemli sergilere ev sahipliği yapmasının yanı sıra “Divan” grubunun restoran açmasıyla Ankaralıları sanat aktivitesi yanında öğle yemeklerine de davet ediyor.. Ben de bu hafta bir arkadaşımla “Divan”da yemek yemeye ve restoranın övgüyü hak edip etmediğini görmeye gittim. Tunalı Divan’dan tanıdığım Yiyecek-içecek Müdürü arkadaşım Zafer Dul bizi karşıladı..Restoranın açıldığı andan itibaren Ankaralı’ların ilgisini çektiğini ve “Divan” kalitesini buraya yansıttıklarını belirtti.. Hafta içi olmasına karşın, oldukça kalabalıktı.. Pizza, Spagetti, Et yemekleri ve salatalardan oluşan, oldukça geniş bir alternatif sunuyor.. Mönü’de farklı yemekler arasında “Kuzu İncik” hemen gözüme çarptı ve denemeye karar verdim.. Malum, kuzunun mevsimi geldi.. Doğrusu yanılmamışım.. Yakınlarda tattığım en lezzetli örneklerden biriydi..Yanına, yerli bir Shiraz denedim… Shiraz’ın baharatlı yapısı kuzu ile oldukça iyi uyum sağlıyor. Ancak, önceki denemelerimden biliyorum Kalecik karası ile de kuzunun genel uyumu çok iyi..Mutlaka denemelisiniz..Servis, temizlik, hizmet elemanlarının yaklaşımı ve mekanın ferahlığı “Divan”ın kalite standartlarını yansıtıyor..Ancak, şarap mönüsü henüz yeterli değil ..Mutlaka zenginleştirilmeli..Ben de, bazı önerilerde bulunacağım.. Ancak, sadece öğle yemekleri yenilen bir mekan olduğu düşünülürse çok da yüklenmemek gerek..